Koronavirüs günlerinde dünyanın sonu geldiğini düşünüyordum. Sokaklar bom boş memleket bir halayet kentine dönüştü neredeyse. Doğup büyüdüğün sokaklar bana yabancı geldiği kadar ben de onlara yabancıyım gibi his ettim. İçim hiç hoş değil o sokaklarda gezdim anda.
Oysa bir kaç gün Kerkük’ten uzak olduğumda içim burkulurdu, nasıl özlerdim memleketi anlatamam. Yerdeki taşları ağaçtaki kuşları ve Kerkük’ün toprağını her gece anar uyurdum. Dünyanın en güzel yerinde olasmda yine Kerkük yine Kerkük, hayaller beni bir türlü bırakmaz dinlendirmez uyutmaz.
Ne oldu da şimdi bom boş sokaklarda gezdiğmde yüreğim öldürürcesine sıkılıyor? Ne oldu da ayaklarım Kerkük yollarında gitmiyor? Ne oldu da çocukluğumu gören o yollar beni eve kovuyor? Dükanlar aynı dükkan evlerde aynı, ağaçlar da yerinde taşlar da toplarklar da? Beni resmen istemiyor o sokaklar. Hayalet kentine dönüştü benim memleketim.
Acılı bir manzara var benim memleketimde, hüzün dolu herşey. Nereye baksam göz yaşına hakim olmayacak kadar ağlıyor sanki her taraf. Her zaman benim var oluşumla sevinçli mutlu olduğunu düşündüğüm o sokaklar, neden bu gün aynı sevinç aynı mutlulukta değil? Ben varım işte daha ne olsun sevinmenize yetmezmi var oluşum acaba? Diye soruyorum ama yüzü gülen yok.
Bu manzara karşısında melülce eve dönmek zorunda kalıyorum her akşam. Odama kapandım içim hüzünle doldu. Derin düşüncelere kapıldığım zaman dedelerimin dediği bir hoyrat geldi aklıma o an:
Hasa damlar
Su ge’li Hasa damlar
Bu damlar o damlardı
Hanı o has adamlar
Demek damlar, taşlar ağaçlar değişmez. Değişecek bir şey varsa o da insandır.
Memleket, benim tek başıma var oluşmla olmazmış, ancak ve ancak bizim olmamızla oluyormuş. Tek ben olunca memleketin yüzü gülmezmiş, biz olunca ancak gülermiş herşey.
Ben olunca ve ya tek sen olunca olmazmış memleket. Ben, sen, o, bu ve biz olunca oluyormuş herşey. Gerçekten hayat paylaşınca güzel.
|